Sendikaların ve kurum yöneticilerinin öz eleştiri yapmasının önemine değinmek istiyorum. Bugünün sendikacılarının birçoğunun 4688 sayılı yasayı ve genel mevzuatı bilmediklerini, işveren olarak kurum amirlerinin de onlar kadar bu mevzuattan bihaber olduklarını, bu durumun mahallinde çözülebilecek birçok sorunun teftiş, cezalandırma ve mahkeme salonları üçlemesiyle son bulduğuna dikkat çekmek istiyorum.
İnsanlar cemiyet halinde yaşamak zorundadırlar. Devamında insanların birbiriyle ve cemiyetle ilişkilerinde uymaları gereken kurallar vardır. İnsanların sorumluluklarını ve haklarını belirleyen sosyal kurallara ihtiyaç duyulur. Bunlar; din, ahlak, görgü ve hukuk kurallarıdır. Bu kurallar, cemiyet düzenini sağlamak ve cemiyet hayatını birtakım kurallar vasıtasıyla düzene kavuşturmak için kaçınılmazdır. Bu kapsamda devlet de kendisi için çalışan kamu personeline ve personelinden hizmet alan vatandaşının birbirlerine ve kendine karşı uygulanmasını istediği kurallar koyar, bu kurallar hiyerarşiyi sağlamak için önemlidir. 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Yasası da bu minvalde çıkarılmış yasalardan biridir. Zamanla personel lehine ve aleyhine birçok değişiklikler yapılmış olsa da sonuçta tüm sendika yönetimlerini, işveren olarak kurumları ve devletin ilgili bakanlıklarını bağlayıcıdır.
Ne yazık ki bugünün sendikacılarının birçoğu ne genel mevzuatı ne de sendika mevzuatını okumadan, bilmeden tabiri caizse harala gürele sendikacı olmuştur. Kervan yolda dizilir kaba anlayışı ile yapılan sendikacılık birçok sorunları da beraberinde getirmektedir.
Her ne kadar sendikacılığın mevzuatını bilmeyen sendikacılar var ise de işveren olarak kurum amirleri de onlar kadar bu mevzuatı bilmemektedirler. Bu durum mahallinde çözülebilecek birçok sorunun teftiş, cezalandırma ve mahkeme salonları üçlemesiyle son bulmaktadır.
Sosyal düzenin kuralları arasında bulunan dört kuraldan üçünü (din kuralları, ahlak kuralları, görgü kuralları) çalıştırmayınca, Mevzuat ve dördüncü kurala, yani hukuk kurallarına iş düşmektedir. Hâlbuki Din Hizmetleri kolunda çalışan biz kamu görevlilerinin, dışarıdan bakıldığında en çok bu kurallara uyduğumuz da söylenebilir.
Yaptırım-müeyyide, Kanun ve kuralların tümünü içine alan mevzuatın ve hukuk kuralının ihlalinin bir sonucu olsa da; anlaşmazlıkların bu seviyeye gelmesinde işveren kurum idarecilerinin de payı büyüktür.
Bu minvalde Diyanet İşleri Başkanlığı, taşra teşkilatları ve başkanlık aleyhine açılan idari davaların ne kadarını savunabilmiş, ne kadarının aleyhinde sonuçlandığının ve hangi kusurların hukuk tarafından yanlış bulunduğunun istatistiğini yapıp sonuçlarının gereklerini ilgililere talimatlar vererek düzeltme yoluna gitmelidir.
Yapılan ihlalleri ve sendikacı olan personelin hata ve kusurlarından misaller verecek olursak; sendikalar arasında gerek siyasi gerekse diğer sebeplerden dolayı ayrımcılık yapmak, karşılıklı konuşmayı dahi reddetmek, diyalog eksikliği, sendika ve sendikacılığı dine aykırı görmek, atama ve yer değiştirme sınavlarında iltimas, sendikalı olmayı değil, sendikasızlığı özendirmek ve telkin etmek, sendika yetkililerinin toplantı ve çalışmalarına izin vermemek, sendika yetkililerinin yasanın kendilerine verdiği izinleri keyfi olarak kullandırmamak, sendikanın ilan ve afiş asması için işyerinde yetkili sendika için yer temin etmemek, tüm personel için suç olmayan bir hata veya kusuru, sendika yetkilisi için suç teşkil ettirmek gibi sayılabilecek ve temelde çözümsüz olmayan bu kusurların mahallinde çözülmeden husumete varıncaya kadar ilerlemesi başlı başına bir sorun olarak görülebilir.
Öz eleştiri olarakta sendika yetkililerinin hata ve kusurlarına gelecek olursak; devletin bir kurallar bütünü olduğunu unutmak, Devlet Memurları Kanunu, Sendikalar Kanunu ve diğer mevzuatı bilmemek, idarecilere karşı hiyerarşiyi yok saymak ve saygısız davranmak, sendikanın gücünü idareciye karşı kimi yerlerde siyasileştirip baskı aracı olarak kullanmak, hatalı da olsa üyesinin iltiması için ısrarlı davranmak, kanunlar ve diğer mevzuata aykırı işlemlerde ısrarcı davranmak gibi yanlış ve mevzuata göre cezai işlem yapılmasını sağlayıcı kusurlarda bulunmak sayılabilir.
Sendikalar kanununa göre işveren ve çalışan kendi hak ve ödevlerini asgari ölçüde dahi yerine getirirse, bir başka deyişle bu ve benzeri hata ve kusurların hiç biri yapılmadığında hak ve adaleti hukuk kurallarına gerek kalmadan halletmiş olacağız. Yazışmalar azalacak, müfettişlerin iş yükü hafifleyecek, mahkemeler meşgul edilmeyecek, hasmane tavırlar kardeşane hasbihallere dönüşecek, hak ve adalet; din, ahlak ve görgü kurallarıyla sağlanmış olacaktır. Bununla sağlanamayan hak ve adalet, okunmayan, bilinmeyen, kimi yerde uygulanmayan mevzuatın insafına bırakılacak. Sonuçta, sarı zarf, müfettiş, ceza ve en sonunda da hukuk kuralları devreye girecektir. Bu durum her iki taraf içinde aynıdır. Unutmayalım ki kurallar olmaz ise kurumlar yönetilemez, kurumlar olmaz ise çalışanlar olmaz.