diyanet bir-sen yatay logo

Diyanet Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Arif KAPLAN, sendikaların ve kurum yöneticilerinin öz eleştiri yapmasının önemine vurgu yaparak, bugünün sendikacılarının birçoğunun 4688 sayılı yasayı ve genel mevzuatı bilmediklerini, işveren olarak kurum amirlerinin de onlar kadar bu mevzuattan bihaber olduklarını belirterek, bu durumun mahallinde çözülebilecek birçok sorunun teftiş, cezalandırma ve mahkeme salonları üçlemesiyle son bulduğuna dikkat çekerek önemli açıklamalarda bulundu.

İnsanların cemiyet halinde yaşamak zorunda olduklarını, devamında insanların birbiriyle ve cemiyetle ilişkilerinde uymaları gereken kuralların varlığına dikkat çeken Çakıroğlu, insanların sorumluluklarını ve haklarını belirleyen sosyal kurallara ihtiyaç duyulduğunu, bunların din, ahlak, görgü ve hukuk kuralları olduğunu belirterek, bu kuralların cemiyet düzenini sağlamak ve cemiyet hayatını birtakım kurallar vasıtasıyla düzene kavuşturmak için kaçınılmaz olduğunu söyledi. Bu kapsamda devletin de kendisi için çalışan kamu personeline ve personelinden hizmet alan vatandaşının birbirlerine ve kendine karşı uygulanmasını istediği kurallar koyduğunu, bu kuralların hiyerarşiyi sağlamak için önemli olduğuna vurgu yaptı.

Arif KAPLAN, 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Yasasının da bu minvalde çıkarılmış yasalardan biri olduğunu, zamanla personel lehine ve aleyhine birçok değişiklikler yapılmış olsa da sonuçta tüm sendika yönetimlerini, işveren olarak kurumları ve devletin ilgili bakanlıklarını bağlayıcı olduğunu belirterek şunları söyledi:

Sendikacılar da, Kurum Yöneticileri de Genel Ve Sendika Mevzuatını Bilmiyor

“Ne yazık ki bugünün sendikacılarının birçoğu ne genel mevzuatı ne de sendika mevzuatını okumadan, bilmeden tabiri caizse harala gürele sendikacı olmuştur. Kervan yolda dizilir kaba anlayışı ile yapılan sendikacılık birçok sorunları da beraberinde getirmektedir.

Her ne kadar sendikacılığın mevzuatını bilmeyen sendikacılar var ise de, işveren olarak kurum amirleri de onlar kadar bu mevzuatı bilmemektedirler. Bu durum mahallinde çözülebilecek birçok sorunun teftiş, cezalandırma ve mahkeme salonları üçlemesiyle son bulmaktadır.

Sosyal düzenin kuralları arasında bulunan dört kuraldan üçünü (din kuralları, ahlak kuralları, görgü kuralları) çalıştırmayınca, Mevzuat ve dördüncü kurala yani hukuk kurallarına iş düşmektedir.  Hâlbuki Din Hizmetleri kolunda çalışan biz kamu görevlilerinin, dışarıdan bakıldığında en çok bu kurallara uyduğumuz da söylenebilir.

Yaptırım-müeyyide, Kanun ve kuralların tümünü içine alan mevzuatın ve hukuk kuralının ihlalinin bir sonucu olsa da; anlaşmazlıkların bu seviyeye gelmesinde işveren kurum idarecilerinin de payı büyüktür.

Hukuk Davalarının Sonuçlarına Göre Yanlışlar Tespit Edilip Sorunlar Çözülebilir

 Bu minvalde Diyanet İşleri Başkanlığı, taşra teşkilatları ve başkanlık aleyhine açılan idari davaların ne kadarını savunabilmiş, ne kadarının aleyhinde sonuçlandığının ve hangi kusurların hukuk tarafından yanlış bulunduğunun istatistiğini yapıp sonuçlarının gereklerini ilgililere talimatlar vererek düzeltme yoluna gitmelidir.

Yapılan ihlalleri ve sendikacı olan personelin hata ve kusurlarından misaller verecek olursak;

Sendikalar arasında gerek siyasi gerekse diğer sebeplerden dolayı ayrımcılık yapmak, karşılıklı konuşmayı dahi reddetmek, diyalog eksikliği, sendika ve sendikacılığı dine aykırı görmek, atama ve yer değiştirme sınavlarında iltimas, sendikalı olmayı değil, sendikasızlığı özendirmek ve telkin etmek, sendika yetkililerinin toplantı ve çalışmalarına izin vermemek, sendika yetkililerinin yasanın kendilerine verdiği izinleri keyfi olarak kullandırmamak, sendikanın ilan ve afiş asması için,  işyerinde yetkili sendika için yer temin etmemek, tüm personel için suç olmayan bir hata veya kusuru, sendika yetkilisi için suç teşkil ettirmek gibi sayılabilecek ve temelde çözümsüz olmayan bu kusurların mahallinde çözülmeden husumete varıncaya kadar ilerlemesi başlı başına bir sorun olarak görülebilir.

Öz eleştiri olarakta  sendika yetkililerinin hata ve kusurlarına gelecek olursak;

Devletin bir kurallar bütünü olduğunu unutmak, Devlet Memurları Kanunu, Sendikalar Kanunu ve diğer mevzuatı bilmemek, idarecilere karşı hiyerarşiyi yok saymak ve saygısız davranmak, sendikanın gücünü idareciye karşı kimi yerlerde siyasileştirip baskı aracı olarak kullanmak, hatalı da olsa üyesinin iltiması için ısrarlı davranmak, kanunlar ve diğer mevzuata aykırı işlemlerde ısrarcı davranmak gibi yanlış ve mevzuata göre cezai işlem yapılmasını sağlayıcı kusurlarda bulunmak sayılabilir.

Netice olarak  sendikalar kanununa göre işveren ve çalışan kendi hak ve ödevlerini asgari ölçüde dahi yerine getirirse, bir başka deyişle bu ve benzeri hata ve kusurların hiç biri yapılmadığında hak ve adaleti hukuk kurallarına gerek kalmadan halletmiş olacağız. Yazışmalar azalacak, müfettişlerin iş yükü hafifleyecek, mahkemeler meşgul edilmeyecek, hasmane tavırlar kardeşane hasbihallere dönüşecek, hak ve adalet;  din, ahlak ve görgü kurallarıyla sağlanmış olacaktır. Bununla sağlanamayan hak ve adalet, okunmayan, bilinmeyen, kimi yerde uygulanmayan mevzuatın insafına bırakılacak. Sonuçta, sarı zarf, müfettiş, ceza ve en sonunda da hukuk kuralları devreye girecektir. Bu durum her iki taraf içinde aynıdır. Unutmayalım ki kurallar olmaz ise kurumlar yönetilemez, kurumlar olmaz ise çalışanlar olmaz.”